Naoki Yamamoto'nun Türkiye'deki Japon İslami Sanatı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde Japon doktora öğretim görevlisi olan Naoki Yamamoto'nun dikkat çekici bir inanç ve dönüşüm öyküsü var. Protestan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Naoki'nin manevi yolculuğu, 15 yıl önce İslam'ı kabul etmesiyle beklenmedik bir hal aldı.

Naoki'nin dini bilgi arayışı, Hıristiyan temelli bir kurum olan Kyoto'daki Doshisha Üniversitesi'ndeyken başladı. Başlangıçtaki hedefi, çeşitli dinlerin kapsamlı bir şekilde anlaşılmasının gerekli olduğuna inanarak Hıristiyanlığı derinlemesine incelemekti. Bu arayış onu kütüphanelerde sayısız saatler geçirmeye, farklı inançlarla ilgili kitapları incelemeye ve Hıristiyan profesörlerle tartışmalara girmeye yöneltti.

Bir gün kütüphanede gezinirken Naoki, kendisini derinden etkileyen bir kitaba rastladı. Okuduğu diğer kitaplardan farklı olarak bu kitap, Tanrı kavramını, yaşamın amacını ve insanlığın ruhsal yolculuğunu derinlemesine ele alıyordu. Kitap, İslam'a geçen bir Japon tarafından yazıldı ve Naoki'nin ilgisini çekti. Yazarın kocasının üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu öğrendi ve hemen e-posta yoluyla kendisine ulaştı.

Yazarın Hasan adındaki kocası hemen yanıt verdi ve yakındaki bir kafede buluşma ayarladılar. İslam hakkındaki sohbetleri aydınlatıcı ve ilham vericiydi. Hasan, Naoki'yi İslam'ı daha derinlemesine keşfetmeye teşvik etti, ona Arapça öğrenmesini ve kendisini İslami toplumlara dahil etmesini tavsiye etti.

Naoki, Hasan'ın tavsiyesine uyarak Arapça öğrenmeye başladı ve bir keşif yolculuğuna çıktı. İslam kültürü ve uygulamaları hakkında ilk elden deneyim kazanmak için çeşitli ülkelere seyahat etti. Seyahatleri arasında 19 yaşındayken Mısır'a yaptığı ziyaret özellikle dönüştürücü oldu. Mısır ile Japonya arasındaki keskin zıtlık ve karşılaştığı manevi atmosfer, Naoki'nin İslam'ı benimsemesine yol açtı.

Naoki'ye göre İslam'ı benimsemek önemli bir dönüm noktası ama her şey değil. En önemli hususun Müslüman olarak yaşamak olduğuna inanıyor.

Naoki Yamamoto'nun İslam'a geçmesi hayatında önemli bir dönüşüme yol açtı, ancak bu da zorluklardan yoksun değildi. Naoki, “Japonya, Avrupa'da görülen ölçekte İslamofobi yaşamasa da, hâlâ Amerikan ve Avrupa medyasından etkilenen önyargılar vardı” diye anımsıyor.

“Arkadaşıma Müslüman olduğumu söylediğimde şakayla da olsa tepkisi 'Sen terörist oldun' demek oldu.”

Güzel manzaraları ve kibar toplumuyla Japonya'nın da eksiklikleri var. Naoki'nin tespit ettiği en önemli sorunlardan biri güçlü bir aile yapısının olmayışıdır. “Japonya'da insanlar çok bireysel yaşıyorlar” diye belirtiyor. Bu bireysellik, İslam dünyasında karşılaştığı ve üzerinde kalıcı bir etki bırakan güçlü aile duygusuyla keskin bir tezat oluşturuyordu.

Ayrıca İslam medeniyetinde karşılıklı yardım ve toplumsal desteğe yapılan vurgudan da derinden etkilendi. Bu değerlere ilk elden tanık olmak, İslam'ı benimseme ve öğretilerini günlük yaşamına entegre etme kararını güçlendirdi.

Türkiye deneyimi

Naoki Yamamoto, İslam hakkındaki bilgisini derinleştirme arayışının çok önemli bir anında, yolculuğunu önemli ölçüde etkileyecek bir Türk alimiyle karşılaştı. Naoki, “Uluslararası bir konferans için Doshisha Üniversitesi'ne gelen Recep Şentürk adında bir öğretmen vardı” diye anımsıyor. “İslam'ı bir Türk'ten duymak benim için çok etkileyiciydi. 'Yani bildiğimizden farklı bir Türk imajı var' diye düşündüm.”

Bu yeni bakış açısının ilgisini çeken Naoki, Şentürk'ün Türkiye'yi ziyaret etme davetini kabul etti. Fırsatı değerlendirdi ve çok geçmeden kendini Türkçe, Arapça ve temel İslam bilimleri çalışmalarına dalmış halde buldu.

Naoki, Türkiye'de bulunduğu süre boyunca Japonya'nın geleneksel kültürü ile Türkiye'nin geleneksel kültürü arasında çarpıcı benzerlikler keşfetti. “Buraya geldiğimde Türklerin Japonları gerçekten sevdiğini anladım” dedi. Bu kültürel yakınlık, gördüğü sıcak misafirperverlikle birleşince deneyimini daha da zenginleştirdi.

Naoki'nin Türkiye yolculuğu sadece İslam anlayışını genişletmekle kalmadı, aynı zamanda farklı kültürler arasındaki derin bağlantıları da vurguladı. Orada geçirdiği süre, İslam medeniyetinin değerlerine ve geleneklerine olan takdirini sağlamlaştırdı ve kendi Japon mirasında hayranlık duyduğu şeyleri yansıtıyordu.

Naoki, Japon kültürünün zengin anlatılarını ve değerlerini aktarmanın bir aracı olarak, kendine özgü Japon çizgi roman sanat formu olan mangayı kullanıyor. Manga'nın etkileyici ve erişilebilir doğası, onun geniş bir izleyici kitlesine ulaşmasını sağlayarak, Türk öğrencileri ve meslektaşları arasında Japon geleneklerinin daha derin anlaşılmasını ve takdir edilmesini teşvik ediyor.

Naoki, mangaya ek olarak geleneksel Japon çay törenlerini de kültürel desteğine dahil ediyor. Tarih ve ritüellerle dolu bu törenler, Japon misafirperverliği ve maneviyatının özünü bünyesinde barındıran sakin ve düşünceli bir deneyim sunuyor. Naoki, bu törenleri paylaşarak Türk akranlarına çay hazırlamanın titiz sanatını ve bunun teşvik ettiği derin farkındalık duygusunu tanıtıyor.

Naoki Yamamoto, bu yaratıcı ve anlamlı uygulamalarla Türkiye ile Japonya arasındaki bağları güçlendirmeye devam ediyor. Çabaları, kültürel alışverişin güzelliğini ve farklı geçmişlere sahip insanları birbirine bağlayan evrensel değerleri vurgulamaktadır. Naoki, bu iki dünya arasında köprü kurarken, karşılıklı saygı ve anlayışı geliştirmede kültürel diplomasinin gücünü örnekliyor.

Japon İslam Hat Sanatı

Naoki Yamamoto'nun kaligrafi dünyasına yaptığı yolculuk, onu sanatsal geleneklerin benzersiz bir birleşimine öncülük etmeye yöneltti. Japon İslam Hat Sanatı uzmanı olan Naoki, derin kültürel ve manevi öneme sahip eserler yaratmak için geleneksel Japon “kuzushiji” yazısını kullanıyor.

Batı ve İslam kaligrafisinde simetri ve birlik sıklıkla kutlanır. Ancak kuzushiji yazısıyla örneklenen Japon kaligrafisi tamamen farklı bir estetiği kucaklıyor. Asimetrisi ve “kırık” formlarıyla karakterize edilen bu tarz, Japon kültüründe düzensizliğin güzelliği olarak bilinen şeyi bünyesinde barındırıyor.

Naoki'ye göre bu düzensizlik, insanın kırılganlığının ve dünyanın kusurluluğunun özünü yansıtıyor. Kuzushiji yazısındaki her vuruş, yaşamın geçici ve kusurlu doğasını yansıtır ve diğer kaligrafi geleneklerinde bulunan uyumlu ideallerle keskin bir tezat oluşturur. Bu sanatsal yaklaşım, Japonların “wabi-sabi” olarak bilinen, kusurlulukta bulunan güzelliğe duyduğu takdirle derinden yankı buluyor.

Naoki, yenilikçi kaligrafisi sayesinde yalnızca Japon ve İslam sanat gelenekleri arasında köprü kurmakla kalmıyor, aynı zamanda varoluşun doğası üzerine düşünmeye de davet ediyor. Çalışmaları, kültürel felsefeler ile evrensel insan deneyimi arasındaki zengin etkileşimin kanıtı olarak duruyor.

Bu alanda öncü olan Qayyim Naoki Yamamoto, Japon İslami hat sanatının zarif güzelliğini dünyayla paylaşarak ilham vermeye ve eğitmeye devam ediyor. Sanatı, farklı medeniyetler arasındaki ortak değerleri ve farklı güzellik ifadelerini vurgulayarak kültürel alışveriş için eşsiz bir araç olarak hizmet ediyor.

Naoki Yamamoto'nun Türkiye'deki Japon İslami Sanatı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.